Anıtkabir'in inşasında bir İTÜ'lü kadın: Sabiha Rıfat Gürayman
1927'de Mustafa Kemal Atatürk’ün o yıllarda adı Yüksek Mühendis Mektebi olan İTÜ'ye kız öğrencilerin kabul edilmesi talimatı, kadınların mühendislik gibi o dönemin erkek egemen bir alanına girmelerine olanak sağladı. Bu karar, ülkenin ilk kadın yüksek mühendislerinden biri olacak olan Sabiha Rıfat Gürayman’ın yaşamını şekillendiren en önemli dönüm noktasıydı.
Çocukluğu zorluklarla geçti
Sabiha Rıfat Gürayman, 1910 yılında Makedonya’nın Manastır şehrinde doğdu. Çocukluğu, Babası Yüzbaşı Rıfat Bey’in görevleri sebebiyle Anadolu'nun farklı bölgelerinde, savaşın gölgesinde geçti. Kurtuluş Savaşı yıllarında, işgal baskısının ve yokluğun etkileri aileyi sık sık yer değiştirmek zorunda bıraktı. Annesi ve küçük kardeşi tüberküloza yakalanan, Sabiha Hanım genç yaşta annesini kaybetti. Sabiha Hanım, savaş yorgunluğu ve hastalıklarla geçen yıllara rağmen ailesinin onun eğitimini hep desteklediğini anlatıyordu.
1991'de İTÜ Vakfı Dergisi'ne verdiği röportajda anılarını paylaştı:
"Benim ilk hocalarım annem ve babamdı. Daha ilkokula başlamadan okuma yazma öğrenmiştim. Babam 1906 yılında Harbiye'den mezun olmuş, birçok cephelerde savaşmış, yaralanıp esir düşmüştü. Savaş yıllarında yokluk, babamın asker olması, işgal kuvvetlerinin baskıları sık sık yer değiştirmemize sebep oldu.
"Aile içinde yaşadığımız büyük acılar nedeniyle savaşın bittiği yılların coşkusunu yaşayamadık bile. Bütün bunlara rağmen eğitimim yarıda bırakılmadı, bu konuda birçok kararı da kendim vermek zorunda kaldım. Onlarda da bana karşı 'Başarabilir mi?' kuşkusu hiçbir zaman oluşmadı. Ben de direncimi yitirmeden sonuna kadar dayandım."
Matematik ilgisi küçük yaşta başladı
İlköğretimi sırasında matematiğe büyük bir ilgisi olduğunu fark eden Sabiha, matematik öğretmeninin ilgisini çekti. Öğretmeni, onu alıp büyük sınıflarda problem çözdürüp teşvik ederdi. Sabiha’nın en büyük hayali o dönemde öğretmeni gibi matematik öğretmeni olmaktı. Ancak, küçükken geçirdiği çiçek hastalığının boynunda iz bırakması nedeniyle doktor muayenesinden olumsuz rapor gelince öğretmen okuluna kabul edilmedi. O dönem yaşadığı hayal kırıklığını şu sözlerle dile getirmişti: “Tam 14 yaşındayım. Gene de başım dönüyor, dünya tepeme iniyor sanki. Artık bütün umutlarım küçük bir çocuğun elinden uçuveren kırmızı bir balondur sanki. Riyaziye hocamın dizlerinde ağlıyorum, o da ağlıyor benimle, ağaçlar da…”
İTÜ ile tesadüfen yolu kesişti
İlkokulu Esma Sultan İlkokulu'nda tamamlayan Sabiha Rıfat, ardından eğitimine Nişantaşı Kız Ortaokulu’nda devam etti. Sonraki adımı İstanbul Kız Lisesi'ne geçmekti, ancak tam o dönemde eğitim sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. Mustafa Kemal Atatürk, yükseköğrenimde kız öğrencilerin daha fazla yer bulmasını amaçlayarak Yüksek Mühendis Mektebi’ne (İTÜ) kız öğrencilerin kabul edilmesini sağladı. O yıl, son kez ortaokul mezunlarının bu okula kabul edilmesi planlanmıştı. Sabiha Fırat, bu fırsatı öğrendiği anı şu şekilde anlatıyor:
“Okul arkadaşım Nesibe’ye uğramıştım. Atatürk’ün emri ile Mühendis Mektebi’ne bu yıl kız öğrenci alınacağını söyledi. Koşup gittik. Kayıtlar o gün kapanıyordu. Giriş sınavlarına ise iki gün kalmıştı. ‘Boşuna yorulma kızım’ dediler. Tepem atmıştı. ‘Beyefendi siz bana sadece kayıt şartlarını söyleyiniz’ dedim.”
Sabiha Rıfat, elinde hiçbir belge ve para olmaksızın başvurmak için Gümüşsuyu’ndaki okula koştu. Nişantaşı'ndaki okulu ve öğretmenlerinin desteğiyle belgelerini toparlayıp başvurusunu tamamladı. Lise mezunlarının arasından sıyrılarak sınavı kazanmayı başaran Sabiha Hanım, Yüksek Mühendis Mektebi’ne kabul edilen iki kız öğrenciden biri olarak tarihe geçti. Sabiha Rıfat Hanım yıllar sonra üniversite anılarını anlatırken 350 erkek arasında iki kız olarak önceleri devamlı “izlendiklerini”, bir müddet sonra ise varlıklarının sıradanlaştığını belirtmiştir.
Sporda da aktif bir kadındı
Sabiha Rıfat Gürayman, mühendislik kariyerindeki başarılarının yanında sporda da öncülük eden bir kadındı. Mühendislik eğitimi sırasında İTÜ’deki kız voleybol takımının kaptanı oldu. Sabiha’nın kaptanı olduğu kız takımı rakip bulamadığı için kapanmış ancak lakabı “uçan parmaklar” olan Sabiha’nın yeteneği ziyan olmasın diye erkek takımında devam etmesi kararlaştırıldı. Böylece o tarihlerde yönetmelikte kadın sporcu oynatılamayacağına dair bir madde bulunmaması sayesinde Fenerbahçe Kulübü’ne kayıt olabilmişti. Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı’na kaydolan Sabiha Hanım, erkeklerle birlikte voleybol oynayan ilk kadın olarak tarihe geçti.
“Artık erkek arkadaşlarımla spor yapabiliyordum. O yıllar Galatasaray ile Fenerbahçe takımları vardı. İlk maçımızı Kabataş’la yapmıştık. Kaybedeceğiz ve sorumlu olacağım diye ödüm kopmuştu. Çok şükür kazandık. Sonra birçok resmî maçta oynadım.”
Fenerbahçe'nin 1929 yılındaki şampiyonluğunun ardından çıkan bir haberde şu sözler kayda alındı:
“Fenerbahçe takımının hususiyetlerinden biri de oyuncuları arasında Sabiha Rıfat Hanım’ın bulunmasıdır. Sabiha Hanım, erkeklerle birlikte cemi [toplu] bir resmi sporlara iştirak eden ilk hanım olduğu için, Fenerbahçe’nin bu yeniliği, spor tarihimizde başlı başına bir inkılap teşkil etmektedir. Sabiha hanım, şampiyon arkadaşları arasında oynamaya layık olduğunu gösteren bir nüfuzu nazar göstermektedir.”
Fenerbahçe Kulübü Genel Sekreteri Hayri Celalettin Bey’in Sabiha’ya gönderdiği teşekkür mektubu da bu cesareti tarihe not düştü:
“Bu memlekette ilk defa cem’i bir sporda erkek arkadaşlarla beraber olarak oynamak suretile gösterdiğiniz teceddüt [yenilik] ve muvaffakiyetten [başarıdan] dolayı sizi Fenerbahçe gençliği ve heyet-i idaresi namına hararetle tebrik ederim efendim.”
İş hayatı kolay başlamadı
Sabiha Rıfat Gürayman, 1933 yılında Mühendis Mektebi’nden mezun olduktan sonra ilk iş başvurusunu Bayındırlık Bakanlığı’na yaptı ve Ankara Nafıa Müdürlüğü’ne atandı. Kadın mühendis olmayacağını düşünenler odasına girdiğinde yanlış odaya geldiklerini düşünerek dışarı çıkıyordu; telefonla arayanlar ise kadın sesi duyunca özür dileyip kapatıyordu. Ancak bu durum zamanla tersine döndü ve çevresinde büyük bir saygı gördü. İlk görevlerinden biri olan Ankara’nın Erzurum Çeşmesi ve Karaküllük semtlerindeki okul inşaatlarını başarıyla tamamladıktan sonra Ankara-Beypazarı karayolu üzerinde yapılacak köprü inşaatında görev almak için başvuruda bulundu. “Dağ başında, şantiyede kadın olmaz” denilerek geri çevrildiğinde yılmadı ve ısrarıyla kendini bu göreve kabul ettirdi. İnşaat sırasında köylüler ve işçiler tarafından “köprüdeki kız uşağı” olarak anılan Sabiha, şantiyede gece gündüz demeden çalıştı. Zor koşullarda, çadırlarda ve kışın çetin şartları altında işçilerle birlikte kaldı. Bir gece işçilerin işi bırakıp gitmek istediklerini öğrendiğinde, gece yarısı karanlıkta onların peşinden koşarak ikna etmeye çalıştı. Bu anıyı yıllar sonra şöyle anlatmıştı: “Gecenin karanlığında arkalarından koşarak nereye gittiklerini sordum… Kadın olduğum halde hiçbir şeyden korkmadığımı, camiden çok köprünün önemli olduğunu söyledim.” Bu azmi ve dirayeti sayesinde köprünün inşası tamamlandı.
Anıtkabir inşaatında görevlendirildi
Türkiye'ye döndükten sonra da pek çok projede yer aldı, 1941’de TBMM inşaatının kontrol şefliğini yaptı. Eşiyle birlikte mühendislik projelerine olan ilgisi, onu Türkiye’nin en önemli yapılarından biri olan Anıtkabir inşaatında baş kontrol mühendisi olmaya götürdü. 29 Aralık 1945 tarihinde Sabiha Rıfat Gürayman odasında Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisliği’nden gelen şu yazıyla karşılaştı:
“Anıtkabir Kontrol Şefliği ödevini bugüne kadar başarıyla yapmış olan değerli arkadaşımız Yüksek Mühendis Ekrem Demirtaş’ın ayrılması dolayısıyla açılan Kontrol Şefliğine Yüksek Mühendis Sabiha Gürayman getirilmiştir. Sabiha Gürayman’ın bu yeni ödevinde de şimdiye kadar olduğu gibi muvaffakiyet göstereceğine olan inancımı tekrarlarken bütün arkadaşlarımın büyük tarihi yapının fevkalade olan önemini göz önüne alarak kendisine candan yardım etmelerini bilhassa rica ederim.”
Sabiha Hanım bu büyük gelişme karşısında hissettiklerini şu sözlerle anlatıyordu:
“1945’te bir kış günüydü. Rasattepe’ye doğru yola çıktık. Yol çamur, hava buz gibiydi. Arazide içinde sobası bile olmayan bir rasat binası vardı. O gün müteahhide inşaat sahasını teslim ettim, müthiş duygulanmıştım. Geride bıraktığım uzun yılları ve yürüdüğüm yolu düşündüm. Büyük devrimciye olan borcumun ağırlığı altında eziliyordum. Bu borcun hiç değilse küçücük bir parçasını ödeyebileceğim için bu ne kadar güzel bir rastlantı idi. Neden bilmiyorum, ilkokulda ezberlediğim iki mısra geldi aklıma. ‘Mezarımı derin kazın, dar olsun. Etrafında lale, sümbül bol olsun…’ Ağlıyordum…”
“Anıtkabir inşaatında görevlendirilmem beni çok sevindirmiş ve gurur vermişti. Bu görevi yerine getirmekle Türk kadınına çağdaş uygarlık yolunu açan Atatürk’e olan borcumun küçük bir bölümünü ödeyebilecektim.”
Anıtkabir'in inşaatı 9 Ekim 1944'de temel atma töreni ile başladı ve yaklaşık 10 yıl sürdü. İkinci Dünya Savaşı sürerken yabancı firmaların da zorluklar çıkarması sonucu inşaatın zaman zaman durakladığı ancak "işi sonuna kadar götürmeye kararlı olduğunu" kaydeden Sabiha Hanım, şunları söylemişti:
"Dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı da zaman zaman Anıtkabir'e gelerek inşaatı yakından takip ediyorlardı. Yapıyı görmeye gelenlerin karşısında her seferinde ben çıkıp bilgi veriyor, gelişmeleri aktarıyordum."
Bir keresinde Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Anıtkabir’i ziyaretinde Sabiha Hanım’a, “Hayatımda ilk defa böylesi bir işin başında bir kadın görüyorum. Sizi tebrik ederim,” demesi onun uluslararası alanda da takdir toplamasına vesile oldu. Sabiha Rıfat Gürayman bu büyük görevden sonra meslek hayatını Yapı ve İmar İşleri Başkanlığı’nda Teknik Müşavir olarak sürdürdü.
İTÜ ile bağları hiç kopmadı
1963 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldıktan sonra da mühendislik alanında hizmet vermeye devam etti. Sivil toplum kuruluşlarına destek vererek deneyimlerini gençlerle paylaştı. İTÜ mezunlarının düzenlediği bir törende dönemin rektörü Prof Dr Kemal Kafalı'nın kürsüdeki konuşmasında eski mezunlara 'ağabeylerim' diye hitap etmesi üzerine, "Burada ablalarınız da var" diyerek kadın mühendislerin varlığını hatırlatması, onun bu alandaki kimliği için ne kadar mücadele verdiğini gösterdi.
İTÜ Vakfı Yayın Yönetmeni Hatice Yazıcı, 1991 yılında mezuniyetinin 58. yılında Sabiha Hanım ile bir röportaj gerçekleştirdi. Hatice Yazıcı, İTÜ Vakfı Dergisi'nde yayımlanan bu röportaj sırasında Sabiha Hanım'ın cesaretinden çok etkilendiğini söylüyor. "Yaşına rağmen pırıl pırıl bir hafızası vardı. Mesleğe kendini adamış yönüyle beni çok etkilemişti" diyen Hatice Yazıcı, şöyle devam ediyor: "O küçük yaşta İTÜ'ye girme konusundaki kararlılığından çok etkilenmiştim. Issız yerlerde, köprü inşaatlarında tek başına çalışıyordu, korkusuzdu. Arkadaşlarına, İTÜ'ye çok bağlıydı."
Sabiha Hanım, 1993'te eşi Remzi Gürayman'ı kaybettikten sonra bir süre İzmir'de yeğeni Beyhan Susup'un yanında yaşadı. Emekliliğinden sonraysa Ankara’dan İstanbul’a taşındı ve yaşamını orada sürdürdü. 93 yıllık ömrü boyunca cesareti ve azmiyle sayısız başarıya imza atan Sabiha Rıfat Gürayman, 4 Ocak 2003 tarihinde İzmir’de hayata gözlerini yumdu. Geride, Türkiye’nin modernleşme sürecinde kadınların mühendis olarak yer alabileceğini ve toplumsal önyargılara karşı mücadele edebileceklerini gösteren güçlü bir miras bıraktı. Yardımseverliğiyle tanınan Sabiha Gürayman, çalışma hayatında elde ettiği tüm servetini de yaşarken İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı'na ve Fevzi Akkaya Temel Eğitim Vakfı'na bağışladı. Bu vakıflar aracılığıyla burslar vererek birçok şehit çocuğunun eğitim masraflarını karşıladı.
Sıra arkadaşı Melek Hanım kimdi?
Sabiha Rıfat Gürayman’ın mühendislik kariyerinde yalnız değildi. Melek Erbul (kimi kaynaklara göre Ertuğ) adında bir diğer kadın mühendis, onunla aynı dönemde diğer 23 erkek mühendis arkadaşıyla birlikte Mühendis Mektebi'nden mezun olmuştu. Tam bu günlerde Cumhuriyet gazetesi “Kadın erkekle bir olabilir mi?” konulu bir anket düzenleyerek çeşitli mesleklerden kadınlara bu soruyu yöneltiyordu. Cumhuriyet gazetesi yazarı ve muhabiri Peyami Safa da bu anketin bir parçası olarak henüz yeni mühendis olmuş Melek Hanım'la görüştü. 31 Mart 1933 tarihli bu söyleşide Mühendis Mektebi'ne sadece dört kadının girdiğini ve ikisinin hâlâ öğrenimlerine devam ettiğini ve ikisinin de yeni mezun olduklarını belirtilmiştir. Melek Hanım, Peyami Safa'nın “Nerede ve nasıl çalışmayı düşünüyorsunuz?” sorusuna; “Anadolu'da. Fakat evvela memur olarak çalışmaya mecburum” cevabını veriyor. Bundan sonra Peyami Safa daha birçok soru sorduktan sonra, “Kadın erkekle bir olabilir mi?” temel sorusunu yöneltiyor. Melek Hanım'ın bu soruya verdiği cevap ise şu şekildedir: “Bu sahada hiçbir fark yoktur. Şimdiye kadar kadınların yalnız aile hudutları içinde kalmaları, tabiatlarında gizli istidatların (yeteneklerin) meydana çıkmasına mani (engel) oluyordu. Fakat hayat, yavaş yavaş bu gizli istidatları ortaya döküyor. Kadın kabiliyetsiz değil, kabiliyetleri gizli kalmış ve bunun için de inkişaf etmemiş (gelişmemiş) bir insandır.”
Melek Hanım mezun olduktan sonra Bursa Nafia Müdürlüğü'nde göreve atanmış ve kısa bir süre mühendis olarak çalıştıktan sonra mesleği bırakmıştır. Bir röportajında iise gazeteci Hikmet Ferudun Es tarafından kendisine yöneltilen "Yapacağınız köprülerden erkekler emniyet edip geçer mi?" sorusuna "Benimki tamamıyla hesap işidir, ölçü işidir. Hesap ve ölçü doğru olunca artık emniyet meselesi kalmaz." cevabını vererek, konunun kendisinin cinsiyetiyle bir ilgisi olmadığını açıkça söylemiştir. Melek Erbul da Sabiha Gürayman gibi toplumsal kabullerin ötesine geçmek adına güçlü bir karakter sergilemiştir.
Bu başarı dolu hikaye, Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ve cesur kararlarının bir sonucudur. Atatürk, kadınların eğitimi ve toplumda eşit haklara sahip olması için mühendislik gibi alanlara da yönelmelerini teşvik etmiş, bunun önünü açmıştır. Sabiha Rıfat Gürayman ve Melek Erbul gibi öncü kadınların açtığı bu yolda, mühendislik ve bilimde kendini kanıtlayan nice Türk kadını yetişmiştir. Atatürk’ün vizyonu sayesinde kadınlar, yalnızca aile içinde değil, tüm topluma katkı sağlayan özgür bireyler olarak Cumhuriyet’e değer katmaya devam etmektedir. Onun önderliğinde şekillenen bu miras, Türk kadınının her alanda var olabileceğinin, başarıya ulaşabileceğinin en büyük kanıtıdır.