Profesör Celal Şengör'den Ezgi Başaran'a Mektup
Prof. Celal Şengör Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran'a gönderdiği mektupla 30 Eylül 2014 tarihli "Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler" başlıklı yazısına cevap verdi. Ezgi Başaran bu mektuba 2 Ekim 2014 tarihli "İTÜ rektörünün mezuniyeti kampüs dışına alma ve asistanları atma kararı doğrudur" yazısında yer verdi.
Celal Şengör'ün Ezgi Başaran'a yazdığı mektup:
“Muhterem Ezgi Hanım, İTÜ rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca hakkında köşenizde yazdığınız yazıyı büyük bir üzüntüyle okudum. Ben İTÜ yönetiminin hiçbir kademesinde görevli değilim. Tek görevim araştırma yapıp ders vermek. Buna rağmen izninizle, Mehmet Karaca'yı okurlarınıza belki daha iyi tanıtmak açısından birkaç söz söylemek arzusundayım. Bu fırsatı bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Mehmet Karaca benim İTÜ'deki 32 yıllık tecrübem esnasında Kemal Kafalı'dan sonra gördüğüm en bilimsel rektördür. Bunu her şeyden evvel yaptığı kaliteli atamalarla göstermiştir. Son iki buçuk senede mesela Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü’ne yaptığı atamalar her türlü takdirin üzerindedir. Hoca ve araştırıcı kadrolarına atanan genç insanların bir üniversitenin geleceğini tespit ettikleri muhakkaktır. Mehmet bunun yanında altı yılda doktorasını bitiremeyenlerin asistan kadrosundan çıkartılmasını da temin etmiştir ki bu çok, ama çok önemlidir. Hiç kimse on, on beş sene devletten doktora yapıyorum bahanesiyle maaş alamaz. Doktoranlık bir iş değil, bir öğrencilik durumudur. Kimsenin öğrenciliği sonsuza dek sürdürülemez. Sırf bu yüzden Mehmet Karaca'nın başına gelmedik kalmadı. Maalesef bazı mahkemelerimiz, durumun vahametini anlayamadıkları için, yıllardır doktora yapanların maaş almaya devam etmelerine hükmetmiştir ki bu, üniversitelerin kalitesine vurulmuş bir darbedir. Bahis konusu 'asistanlar' yayımladıkları bir yazıda beni bilim yapmayan bir tüccar ilân etmişlerdir ki, bu ifadenin değerlendirilmesini takdirlerinize bırakırım. Mehmet Karaca hakkında söyledikleri de işte hakkımda söyledikleri kadar doğrudur.
Karaca'nın sosyal bilimler fakültesi açmadığını da belirtmişsiniz. Kanımca pek iyi etmiştir, çünkü İTÜ'nün ayrı bir sosyal bilimler fakültesine ihtiyacı yoktur. Tarih, felsefe, yönetim gibi konular İTÜ'nün muhtelif fakültelerine dağılmış hocalar tarafından verilmektedir. Meselâ ben bilim felsefesi dersi vermiştim (bu konuda uluslararası yayınlarım da vardır). Büyük hocamız Doğan Kuban inkılâp tarihi derslerini on yıl vermiştir. İTÜ' de ayrı bir sosyal bilimler grubu için Gülsün Sağlamer'in başlattığı deney ise maalesef istenilen sonuçları vermemiştir.
Diploma törenleri meselesine gelince: Bunlar ne yazık ki geçen sene üniversite dışından gelen bazı tahrikçiler nedeniyle İTÜ dışına taşınmıştır. Zaten diploma törenlerinin bir spor stadyumunda yapılması kabul edilemez. Bu iş için geleneksel bir mekânı yoksa üniversite öncelikle bunu yaratmalıdır ki, Mehmet Karaca'nın bugünkü önceliği 2 milyon ciltlik bir kütüphane binasıdır. Kendisi bugüne kadar İTÜ tarihinde Gülsün Sağlamer ile birlikte kütüphaneye en büyük önemi vermiş olan iki rektörden biridir.
Ülkemizde genel olarak görülen rektör, dekan ve öğretim üyesi kalitesizliği konusundaki gözleminize katılmamak mümkün değildir. Benim sık sık dediğim gibi, Türkiye'de aslında üniversite yoktur. Ancak Mehmet Karaca işte bu acıklı durumu değiştirmek için kolları sıvamış pek ender akademisyenlerimizden biridir. Umarım köşeniz, Türkiye'nin bu sancılı konusunun enine boyuna tartışılabileceği bir yer haline gelir.”