İki Nokta

Üst üste değil; tek ya da üç tane de değil. Sadece “iki nokta” ama yan yana.. Bir söz vardır; “kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi; yah inerim yeryüzüne seyreder alem beni”. Ne demek istemiş üstat; bir bedenin var “nokta” gibi gözüken göklerden. Bir bedeli var, bir anlamı var. Ama asıl önemli olan soru; kimin için ne kadar değerin var? Burnun mu gökyüzüne bakıyor, yoksa gözlerin mi izliyor yıldızları. Ya da birileri mi izliyor seni kayan bir yıldız misali.. “nokta” nın bile bir duruşu var. “Nokta!" diyebiliyor. Peki, sen nasıl duruyorsun; başın dik mi? Gözlerin önüne mi bakıyor, ileriye mi? Bir adım ileri atarken, gök gürlüyor mu, yoksa sessiz sedasız geçip gidiyor musun birilerinin önünden? Derin bir nefes çek içindeki boşluğa doğru; dur, bırakma hemen. Tadına var önce. Ona bir anlam yükle, kullanıp atma bir kenara hemen. Unutma, bir gün o da seni bir kenara atabilir. Ağzında bir tat bırakmasına izin ver. Belki acı, belki küçükken bakkaldan aldığımız şekerler kadar tatlı. Ama gözlerini kapat önce, burnunu değil kafanı yukarıya kaldırarak düşün. Bırak rüzgar dokunsun yanaklarına, denizin sesi serinletsin seni. Kanatlarını tak ve yıldızların arasında dolaşmaya başla. Bir şarkı mırıldan, en sevdiğin olsun.. Başlayalım mı? Her şey ne kadar da ulaşılabilir, dokunulabilir ve belki de değiştirilebilir gibi geliyor buradan değil mi? Şimdi biraz daha odaklan. “Nokta”ları görebiliyor musun, binlerce.. Kimi üst üste, kimi bir başına ve çoğu da yan yana. Gücün yeter mi onları birbirinden ayırmaya ya da yan yana koymaya.. Yoksa sen sadece izliyor musun? O zaman hadi toprağa ayak basalım biraz da.. Kocaman suretler dolaşıyor etrafında bu sefer. Her şey aynı gibi, değişmeyen tek şey ise yerleri. Peki, şimdi yapabilir misin daha önce yapamadıklarını? Hadi.. Ya da dur baştan alalım, “nokta”; bu sensin, ötesi değil. Olamazsın ki zaten ötesi. Bazen anlamsız bir cümlenin sonundasındır, bazen de yaptığın bir devrimin sonunda. Yaptığın her ne olursa olsun, bir şeyin sonunda olmak, senin yüzündeki tebessümün son demlerini yaşadığına işarettir; tek başına ve her şeyin sonunda. Peki ya biri daha varsa, üstünde ya da altında: el ele verdiysen ve bu yeni bir başlangıçsa. Saçma, sırtında taşıdığın bir yükten fazlası olamayacaktır o nokta. Peki ya üç nokta? Ona ne demeli; sonu belirsiz. Hep bir şeylerin devam ettiğine işarettir ama nereye... Ne yana çeksen gelen anlamlar. Peki, gelelim bizim “iki nokta” ya. Ama unutmadan; yan yana.. Kim olsun istersin yanındaki, kendi ufak anlamı büyük olan “nokta”; Sevdiğin mi ya da bir arkadaşın… Ya da her kimse; yanında mı, o yeter.. Peki, neden “iki nokta”, düşündün mü? Ne başlangıcıdır bu, ne de sonu güzel bir hikayenin. Tam ortasındasındır, en tatlı yerinde. Etrafa gülücükler saçtığın tam bu ortalık yerde, en çok istediğin ve yanında geçirdiğin her andan zevk aldığın o kişiyi, hikayenin başında; hayal etmeye başlarsın. Rüyalarında görmezsin belki ama olur olmadık yerlerde ve zamanlarda hayali ile yaşarsın. Umut etmek ise bir sonraki adımı atman için geçerli tek etkendir. Kalbinin derinliklerinde besleyip büyüttüğün, nabzının her atışında kılcal damarlarına kadar hissettiğin, parmaklarının ucuyla dokunduğunda pamuk kalbinin atışını hızlandıran o kişi; neden bu kadar önemli senin için? Neden “iki nokta” gibi yan yana durduğunda seni bu denli heyecanlandırıyor ki.. Çok mu güzel ya da yakışıklı, ya daa çok mu tatlı, sempatik biri mi; hiç düşündün mü? Daha düşünmediğin neler neler var! Ya çekip gitse bir gün, üzülmez misin? Kaybetsen onu, ne yaparsın? İnsan, uçup gittikten sonra fark ediyor dimi bir şeyin kıymetini.. Sonra geç oluyor yeniden elde etmek için.. Daha sonra yalnızlığa mahkum kalıyor.. Ne o; sen yalnız değil misin? Ya da öyle mi sanıyorsun; belki varsayıyorsun.. Daha fazla soru sormayacağım.. Bu hikayenin sonunun nasıl biteceğini merak ediyordum. Bir açıdan baktığında saçma gibi, anlatılmaya çalışılan şeyler, hep yarım kalmış ya da tanımlanmamış gibi.. Eksik olan bir şeyler var; hissediyordum. Ve bir gün biriyle karşılaştım; Adı “Adem”. Bir Gecekondu da oturuyor. Babası Camcı, ayda 700 TL giriyor 4 kişilik çatısı akıtan evin içine. Liseye gidiyor Adem; okulu bırakmak istiyor. Maddi sıkıntılar ve onu hayata küstüren bir sebepten dolayı. Önünde iki seçenek var; biri Amca’ sının yanına köye dönmek ve tarlayı ekip biçmek.. Ya da Dayı’ sının yanına gidip bir yandan okumak, akşamları ise Dayı’ sının pastanesinde çalışmak. Uzun uzun konuştuk, ikna etmeye çalıştım. Sonra düşündüm; benim İTÜ’ yü bitirmemin sebebi, benim Baba’ mın onunkinden daha fazla kazanması mıydı? Yoksa, ÖSS’ nin beni büyük bir hassasiyetle seçmesi miydi. Ya onun ki? Hayatın onu seçmemesi mi?? Adem’ in yanına sığınacağı kaç tane “nokta” vardı.. 16 yaşındaki bir çocuğun ne kadar içtenlikle şu cümleyi kuracağını ve inandırıcı olacağını benimsersiniz bilemem; ama ben gözlerine baktım; “artık ben kimseyi sevemiyorum, bir kıza aşık olamıyorum” dedi.. Neden mi? “Tam bir sene önce, daha 15 yaşındayken, gecekonduların arasında, bir yerden bulduğu kırık dökük bisikletle dolaşan bir kızın freni patlar. Karşıdan gelen araca çarpar; ve oracıkta…” Siz, siz olun.. Ya da.. Ne diyebilirim ki; “nokta!”

Vadi Yurtları hakkında yaşanan son gelişmeler: gecikmeler, pencere krizi, sebil skandalı ve dahası...

arıSanat: Haziran 2025

İTÜ'lü profesörden ses getiren paylaşım: "..bu nasıl bir enfeksiyon halidir?"

Mezuniyet tehlikede: İTÜ öğrencileri yaz okulu dersleri için dilekçe seferberliğinde

arıKariyer: Mayıs 2025