Kendi Raporunu Yalanlayan Üniversite : İTÜ

Bakan hatalı buldu ama İTÜ...

Tarım Bakanı Eker, Mersin limanında ele geçen pirinçlerde Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) olduğunu belirten raporun yanlış olduğunu söyledi. İTÜ de kendi raporunu yalanlayarak “O sonuçlar geçersiz” açıklaması yaptı.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Mersin limanındaki Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) pirinç ithaliyle ilgili kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini söyledi. Partisinin ’Tanıtım Medya Günleri’ toplantısına katılmak için dün Konya’ya giden Bakan Eker, Dedeman otelde düzenlenen toplantıda tarım ve hayvancılık alanında yapılan yatırımları anlattı.

GDO’lu ürüne izin yok

Bakan Eker, gazetecilerin GDO’lu ürünler hakkındaki sorusu üzerine, “Türkiye’de insan gıdası olarak hiç bir GDO’lu ürününün ithaline izin vermedik. Bu yöndeki denetimlerde çok sıkı. GDO’lu ürün üretimine de izin vermedik” dedi. Mersin limanındaki GDO’lu ithal pirinç olayına da değinen Eker, o konunun kamuoyunda yanlış anlaşıldığını belirtti ve şunları söyledi:

”Geçtiğimiz günlerde kamuoyunda da yer alan pirinçle ilgili bir üniversitenin laboratuvarından kaynaklanan yanlış ve bir teşhis var. Çünkü biz yüzde 100 eminiz. Dünyada, ticarete konu GDO’lu pirinç üretimi yoktu. Orada tozlanma ve bulaşmadan ibaret bir şey vardı. Bu da ürünün kendisiyle ilgili değildi. Orada bir yanlışlık var. Onun açıklanmasını üniversiteden bekliyoruz. Onun üzerinden maalesef kamuoyu da yanlış bilgilendi. Sanki böyle bir şey tespit edilmiş diye düşünüldü. Vatandaşımızın kafasını karıştırmaya da kimsenin hakkı yok.”

Üreticiler zarar görüyor

GDO’lu pirinç iddiasıyla üreticilerinde zarar gördüğünü ifade eden Bakan Eker, sözlerine şöyle devam etti: ”Çeltik üretimini 360 tondan, 900 bin tona çıkardık. Birileri buna zarar vermek, üreticilerimize zarar vermeyi bilerek veya bilmeyerek, vatandaşlarımıza olumsuz şekilde beyanatlarda bulunuyor. Bu çok yanlıştır. Hukuki manada da sorumluluk var. Sorumsuzca bu tür beyanatlarda bulunmak çok yanlış. Vatandaşlarımıza kimsenin bunu yapmasına hakkı yok. Ne tüketicilerimizin, ne üreticilerimin zarar uğratılmasına ve kafalarının karıştırılmasına hakları yok. İnsan sağlığıyla ilgili Türkiye’de ne GDO’lu ürün üretiliyor, ne GDO’lu üretime izin verdik, ne de vereceğiz. Vatandaşımızın burada müsterih olmasını arzu ediyorum.”

İTÜ Rektörlüğü ‘O sonuçlar geçersizdir’

İSTANBUL Teknik Üniversitesi Rektörlüğü, İTÜ Moleküler Biyoloji-Genetik ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi’nce (MOBGAM), Mersin’deki pirinçlerle ilgili GDO incelemesine ilişkin verilen raporlardaki sonuçların, teknik olarak geçersiz olduğunu bildirdi. Açıklamada şöyle denildi:

“Konunun kamuoyundaki hassasiyeti nedeniyle MOBGAM tarafından verilen raporların incelenmesi için Rektörlüğümüz tarafından kurulan komisyon, süreçte usul ve deneysel kurgu hataları olduğunu saptamıştır. Verilen raporlarda uygulanan deneysel yöntemlerin, pirinçlerde saptandığı iddia edilen GDO’nun kontaminasyondan kaynaklandığı riskini değerlendirecek kurguda oluşturulmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla MOBGAM tarafından verilen raporlarda belirtilen sonuçlar teknik olarak geçersizdir. Sorumlu kişi hakkında soruşturma başlatılmış ve soruşturma sonuçlanana kadar görevinden açığa alınmıştır.”
 

İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunlarından olan Bilgenur Baloğlu'nun sosyal medya da paylaştığı yazı ise İTÜ'nün kendi raporunu bile bile yalanladığını kanıtlıyor.
 
İşte sosyal medyada yayınlanan o yazı:
 

İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü mezunuyum. Bunu da her zaman her yerde gururla söylüyorum, söyleyeceğim. İki gündür basında dönen GDO’lu pirinç tartışmaları ve bunun neticesinde hocamız Alper Tunga Akarsubaşı’nın istifaya zorlanmış olması konusunda birkaç kelime etmek istiyorum, izninizle. 

Olay şöyle başlıyor: Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Mali Suçlar Soruşturma Bürosu'nca, MOBGAM'a, 4 Nisan 2013 tarih ve 2013/11021 sayılı yazıyla "Biyogüvenlik Kanunu'na muhalefet" suçundan yürütülen bir soruşturmaya esas olmak üzere, gönderilen pirinç numunelerinin ayrı ayrı analizleri yapılarak, "numunelerde GDO olup olmadığı" ve "numunelerde GDO bulunması halinde kontaminasyondan kaynaklanıp kaynaklanmadığı" ile ilgili sonuçların ivedilikle gönderilmesinin talep edildiği belirtiliyor.

Anahtar kelimeler: 

GDO: Genetiği değiştirilmiş organizma. İnsan veya hayvanın tüketimi için moleküler teknikleri kullanarak değiştirilen gıdalar örneğin. Böceklere daha dirençli ya da besin değeri daha yüksek olsun diye genetiği değiştirilebilir bir gıdanın. Genetik mühendislik de şunu yapar, istenilen bir özelliği yüksek kalite ve hızda üretmeye yönelik çalışır. Mesela bitki genetikçileri kuraklığa tolerans sağlayan bir geni bir bitkiden (#1) izole eder ve onu başka bir bitkinin (#2) genomuna ekler (insert eder), böylece #2 bitki de kuraklığa daha dirençli olabilir. Şahsi fikrim ne midir? GDO’nun öcü olmadığını, basının bunu çoğu zaman abarttığını, zaten binlerce yıldır tarım yapanların da doğada en yüksek kalite veren bireyleri çaprazlamak suretiyle bilinçsiz de olsa GDO ürettiğini düşünüyorum. Yani yanlış ve uç bir algımız var GDO ile ilgili ve GDO her koşulda kötü bir şey değil.

MOBGAM: İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi. Lisans eğitimi boyunca ders alamadığımız, sadece bitirme tezi için laboratuara girebildiğimiz yer. Yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırmacılarının çalıştığı bina. ARAŞTIRMA YAPILAN YER. Öyle ki devlet kurumu ya da özel sektör birçok kurum ve kuruluştan numuneler gelir, mesela atıksu numunesi, mesela pirinç örneği ve bunlar MOBGAM’ın öyle her öğrencinin kolay kolay giremeyeceği lablarında analiz edilir. 

GDO analizi: Genetik mühendislik ve hücresel fizyoloji bilgisi gerektirir. Haberde geçen usul ve deneysel kurgu hatalarının ne olduğu belirtilmemiş, o yüzden bu analiz nasıl yapılır, bir göz atalım. 

DNA: Yabancı DNA’nın bizim örneğimizde pirinç DNA’sına tanıtılmış olmasına bakılır (genetik mühendislik kısmı). Yani DNA analizi yapılır. 

Protein: DNA’nın ürettiği bilgi proteine çevrilir (merkezi dogma vardır, çok klasik: DNA >>>> mesajcı RNA >>>> Protein). Dolayısıyla bu analizde üretilen proteine de bakılabilir (bu da hücresel fizyoloji kısmı). Yani immunolojik (protein düzeyinde) analiz yapılır. 

Örneğimiz üzerinden konuşalım. Genetik analiz, pirincin genomundaki transgeni (değişmiş gen bölgesi) test etmeye dayanır. Bunun için de DNA içerisinde yer alan, dizisi bilinen iki segment arasındaki özgün bir bölgeyi enzimatik olarak çoğaltmak için uygulanan tepkime olan polimeraz zincir tepkimesi (PCR) yapılır.

Polimeraz Zincir Tepkimesi (PCR Test):

Bitki DNA’sının bir bölgesini milyonlarca kez çoğaltmaya yarar. Böylece bitki genomunda yabancı DNA (GDO) var mı, varsa ne kadar var, bu ANLAŞILABİLİR. Bir aşçı için tencere, bir mimar için çizim masası neyse moleküler biyolog ve genetikçiler için de PCR cihazı odur. Elzemdir, aynı zamanda en temel tekniklerden biridir. Birçok moleküler biyoloji deneyinde metotlarda geçer. Yani bir moleküler biyolog bu yönteme hâkim olmalıdır her türlü. Nokta. 

Başka ne yapılır analiz için? 
İmmüno analiz (Protein analizi) 
Proteinleri tespit etmeye yarar. Strip test ya da ELISA yapılır bunun için. 

Strip test: 

Tohum, tane (grain) ya da yapraklarda GDO proteininin miktarını ölçmek için kullanılır. Katı bir yüzeye GDO’lu proteini tanıyan antikorlar bağlanmıştır ve ne kadar bağlandığına bakılarak protein miktarı tayin edilir. 

ELISA Test (Enzim İlintili Immünosorbent test): 
Temel olarak şuna dayanır: Örneğimizden (pirinç örneği) antijenler yüzeye bağlanır. Antijenlere özgü antikor eklenir, eğer etkileşim olursa da bunlar birbirine bağlanır. Daha sonra ikinci antikor eklenir, üzerinde floresan madde olan ya da enzim olan. Sonuç olarak da enzimin bağlanacağı madde (substrat) eklenir, bu da bize gözlenebilir bir sinyal üretir, ya renk değişimi olarak ya da kimyasal başka bir tepkime olarak.


Yani bu testler ile kantitatif (niteliksel) ve kalitatif (niceliksel) olarak bir gıdada, ya da herhangi bir örnekte GDO tespit etmek MÜMKÜNDÜR. 


Bu testlerden biri ya da birkaçını bakanlıkça Mersin gümrüğünden gönderilen örneklere uygulamak suretiyle MOBGAM’ın verdiği raporların sonucu: MRS00022996, MRS00032270, MRS00032375 no'lu pirinç numunelerinde LLRice601 ve Bt63 ırklarının birlikte var olduğu tespit ediliyor. 

Küçük bir araştırma ile bu ırkların ne olduğuna ulaştım (bkz. İnternet, herkes kullanabilir). Bt63, Çin’de Hubei bölgesinde yasadışı olarak üretilen ve satılan pirinç tohumu. İnsan tüketimi ya da çevre için güvenliği onaylanmamış. Çin’de bebek mamalarında tespit edildikten sonra 2006’da ilk kez Çin dışında Avusturya, Fransa, İngiltere ve Almanya’da gıdalarda tespit edilmiş. Çin hükümeti bu pirincin üretilmesini durdurmaya yönelik girişimlerde bulunduysa da hala yiyecek zincirlerinden çekilmiş değil. 2007’de de Kıbrıs, Almanya, Yunanistan, İtalya ve İsveç’te tespit edilmiş. Avrupa Birliği 15 Nisan 2008 itibariyle onaylanmamış GDO Bt63’lerin ithalinde zorunlu sertifika ve testleri şart koşuyor. 

LLRice601 ise ot öldürücü herbisitlere direnç kazandırılması için genetiği değiştirilmiş uzun taneli pirinç. ABD piyasasında onaylanmış ama mesela İngiltere’de lisansı yok.

Haberden bir diğer alıntı: "Konunun kamuoyundaki hassasiyeti nedeniyle MOBGAM tarafından verilen raporların incelenmesi için Rektörlüğümüz tarafından kurulan komisyon, süreçte usul ve deneysel kurgu hataları olduğunu saptamıştır. Verilen raporlarda uygulanan deneysel yöntemlerin, pirinçlerde saptandığı iddia edilen GDO'nun kontaminasyondan kaynaklandığı riskini değerlendirecek kurguda oluşturulmadığı anlaşılmıştır. 

Yukarda yazdığım analiz yöntemlerine dair bilgiler ışığında şunları sormak istiyorum: Bu kurgu nedir (film çekmiyoruz bence)? DNA ya da protein analizi dışında nasıl bir deney kurulabilir? Rektörlüğün komisyonu deneyleri aynen tekrarlamış mı? MOBGAM’ca yapılan deneyleri bu komisyon yanlışlamış mı? (Bir bilimsel veri alaşağı edilecekse onun yanlışlanması gerekir ya, ondan soruyorum) Üstelik haberde de pirinçte GDO olduğu belirtiliyor ama kurgu ne hikmetse onun kontaminasyondan kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorgulayan şeymiş. 

Şimdiiii, bir kişi Türkiye’de nasıl bilim insanı (alanı da moleküler biyoloji ve genetik olsun) olur?

Lisans eğitimini alırsın. Çalışmak istediğin bir konu olur, bu alanda akademik ilerlemeye karar verirsin. Bunun için ilgili Yüksek Lisans (YL) programına başvurursun. Türkiye koşullarında bursun yoksa hoca seni belki destekler, yoksa ya okurken çalışırsın, ya da ailene maddi olarak birkaç yıl bağımlısındır. Sadece askere gitmemek ya da iş bulamadığı için YL’a başvuranlardan bahsetmiyorum, bilim yapmak için yanıp tutuşanlardan bahsediyorum. Bunun sonraki süreci doktora, daha da uzmanlaşmak için bizim alanımız için labda dirseklerini çürütürsün. Deneyden deneye koşarsın. Model organizmaların huyunu suyunu kestiremediğinden (hücre kültüründe kanser hücresi çalışırken, besiyerinde bakteri büyütürken, yine kültürde sinir kök hücresinde protein üretimini araştırırken, vs.) deneylerin çoğu zaman uzar, çoğu zaman deney çalışmaz, canlıdan kaynaklanan biyolojik değişkenler olduğu kadar çevresel faktörler de devrededir, ya cihaz meme yapmıştır, ya Türkiye koşullarında deney için gerekli malzemen bilmem hangi ülkeden geç gelmiştir, vs vs. 

Kısaca, uzun yıllar, emekler, uykusuz geceler, sinir harbi, üstelik bir malzeme, ilaç hammaddesi, bilgi üretmişsen ve patent almada, hammaddeyle ilaç üretmekte sıkıntı çekiyor, engelleniyorsan (politik sebeplerden dolayı) ülkende kadrinin kıymetinin bilinmemesinin verdiği yorgunluk ve üzüntü.. 

Bunlara rağmen bilim yapıyor Türkiye’de insanlar. Çünkü araştırma yapmanın, bilgi üretmenin verdiği hazzı başka bir yerde alamıyorlar. 

Alper Tunga Akarsubaşı hocamız da biyoloji lisans, moleküler biyoloji ve genetik YL ve çevre bilimleri enstitüsünde doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi’nde almış. Bursa kabul almış, okurken bir yandan yarı zamanlı işlerde çalışmış. Türkiye ve dışında poster sunumları yapmış (bkz. örnek bilim insanı), kurslara katılmış. Bu yola baş koymuş biri yani. Küçük bir matematikle paslanmış beyinleri canlandırırsak, yardımcı doçent doktor olması için hayatının kaç yılı eğitim sürecinde geçmiş?
Lisans 1985-1992 (7 yıl) + YL 1992-1995 (3 yıl) + doktora 1997-2003 (6 yıl) = 16 yıl. 
Araştırma sürecine bakmak için de buyrunuz: http://itubem.com/cv/akarsubasi-cv.pdf

Filmi bugüne saralım. Bu emeklerle yardımcı doçent doktor ünvanını almış bir kişi yaptığı araştırmanın sonuçlarını bir bilim insanı olarak açıkladığı için istifaya zorlandı. Açığa alındı. Türkiye koşullarında bir yere akademisyen olarak başvuramaz demek oluyor bu. Çirkin bir şey bu. Göz göre göre beyin göçü nasıl oluyor? İşte böyle oluyor! Sen kendi değerini bilmezsen, onun ürettiği bilgiyi görmezden gelirsen başkasının ürettiği GDO’lu pirinci yersin böyle. 

Deney yöntemi ve sonuçları için ilgili makama İTÜ-MOBGAM tarafından yazılmış rapora ulaşmak için: http://media.dunyabulteni.net/file/2013/itu-gdo-mersin-analiz-ll601.pdf


Sonuç olarak: Hocamın arkasındayım. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğünün bilimsel yaklaşmasını, mümkünse deneysel verilere deneysel verilerle karşılık vermesini talep ediyorum. İTÜ rektörü kişi bakanın dediği gibi bulaşma olabilir, gemide nakledilirken GDO bulaşmıştır canım, gibi kelimelerle bilimsel bilgiyi yanlışlayamaz. İTÜ rektörü kişinin her koşulda bilimsel bir cevabı olmalıdır. Nokta.

 

Kaynak: https://www.facebook.com/notes/bilgenur-balo%C4%9Flu/gdolu-pirin%C3%A7-ve-bilim/10151495824028075

Plaj Voleybolu İTÜFEST13'de EUROVISION Yok, ITUVISION Var

İTÜ'de kulüp skandalı

İTÜ’nün Duayen Hocalarından Prof. Dr. M. Cengiz Dökmeci Hayatını Kaybetti

İTÜ'den uluslararası arenada çifte başarı

Ara tatilde sanat molası: İstanbul’un kaçırılmaması gereken sergileri

arıSanat: 16-24 Kasım